Naif Karabatak


Ya kıyametin provasıydı ya da ta kendisi!

6 Şubat depremini konuşmaya devam ediyoruz. Bu haftaki konuğum, Adıyaman yeni Belediye Mezarlık Cami İmamı Mehmet Tahir Durmuş Hoca. İlgiyle okuyacağınıza inanıyorum.


-Hocam, öncelikle başınız sağ olsun, yaralı yakınlarınıza acil şifalar diliyorum. Büyük bir felaketti, büyük bir afetti, büyük bir yıkımdı ve tarihte görülmüş en öldürücü depremdi. Siz hem depremzedesiniz hem de İmam hatipsiniz. Deprem sonrası yoğun şekilde cenaze namazı kıldınız. Bu nedenle o günlere ait merak ettiklerimi sormak istiyorum.

Allah razı olsun, elbette, buyurun.

-Öncelikle deprem anına dönelim. 6 Şubat 2023 Pazartesi günü sabah saat 04:17’de neredeydiniz, depremi nasıl hissettiniz ve sonrasında yaşadığınız o kargaşa dolu ilk saatleri alabilir miyim?

Herkes gibi biz de evde o akşam yatıyorduk. Deprem sarsıntısıyla uyandık. Elimizi başımız üzerine koyduk. Durmasını bekledik ama durmadı. 

 

Yıkılacaksan Yıkıl, Ölüme Hazırız

-O kısa sürede ne düşündünüz?

‘Yıkılacaksan yıkıl, ölüme kendimizi hazırladık’ diye aklımdan geçirdim. Gerçekten Allah'a tövbe ve istiğfar ederek ölümü bekledik, 103 saniye sonra sarsıntı durdu. 33 evin bulunduğu binamızda bağıranlar, merdivenden inenler, mutfaklarda kap kacakların devrilmesi, dolapların düşmesi, iç duvarların yıkılması sesi ile biz soğukkanlılığımızı koruyarak eşimle, kızımla beraber ‘üstünüzü kalın giyinin dışarı çok soğuk’ diyerek, iki kat elbise giydik. 

-Hemen dışarıya çıkabildiniz mi?

Yok, kapı açılmadı. Elime çekiç, pense ve kurbağacık aldım. Kapıya yöneldim. Çelik kapı açılmadı. Dışarıdan bir arkadaş geldi sert bir şekilde tekmeledi yine açılmadı. Mutfak duvarımız yıkılmış, yan komşuya geçtik. Onların bağırışları işler acısıydı. Komşum ahraz, karı koca, ikisi de duymuyor ama korkudan bağırıyorlar. Onların da çelik kapısı açılmadı. Kapının üst kısmında tuğlaları çekiçle kırdım. 7 kişi 40 santimlik bir boşluktan kendimizi aşağı bıraktık. 

 

Kıyametin provasıydı ya da kıyametin ta kendisi

-Ne kadar oyalandınız, çünkü bir yandan da artçılar devam ediyor..

Bu süre bizim 20 dakikamızı fazla almıştı. Hala artçı depremler devam ediyor farkında değiliz. Binada öyle sesler geliyor ki, her an başımıza yıkılır korkusuyla özgüvenimi kaybetmeden ailemizi dışarı çıkarttık. Arabamız yoktu. Tek düşündüğüm, evli olan oğlumdu. Binasının çökmüş olabileceği korkusuyla hızlı adımlarla yürüdük ama her yer yıkılıyor.

Sağıma soluma bakarak her 50 metrede bir binanın ve caminin yıkıldığını gördüm. Biliyorsunuz merkezdeki camiler arasında 50-100 metre mesafe vardır. 

-Bunu ilk kez duydum ama siz söyleyince de içimden hesapladım, doğru!

Öyle, camilerin bir tanesi ayakta değil. Ulu Cami'nin köşesine geldiğimde, 722 yıllık devasa cami yerle bir olmuş. Bu beni adeta yıktı. Dizlerim kırıldı. Sanki kıyametin provası olmuş ya da belki kıyametin kendisini yaşıyoruz. 

-Tam bir can pazarı… 

Adıyaman Tatlı Salonu imalatın üzerinde oturan kardeşimin evi vardı koşarak ona uğradım. Kapı kilitli. Evde kimse yok. Evi sağlam idi. Oralarda dışarı kaçmışlar ulaşamadım.

Herkes bir tarafa koşuşturuyor. Yol üstünde Dursun Çavuş Camisi'nin hemen köşe başındaki 4 katlı, 8 daireli bir bina babamın amcası çocukları. Bina yerle bir olmuş. Hacı Bekir amcanın gelini dışarıda binaya bakıp duruyordu. Omuzuna dokundum. ‘Halime’ dedim. ‘Sen nasıl çıktın, kim çıktı, kim altta kaldı’ Bana baktı ama hiçbir şey söylemedi. Bir hafta sonra görmüştüm. ‘Böyle bir şey hatırlamıyorum’ dedi. Korkunç bir şey. Yürüyerek Devdağlar Petrol’ün yanında Zümrüt Apartmanına ulaşıncaya kadar yol üstündeki enkazların içinden ve dışından öyle bir bağrışmalar, öyle bir koşuşmalar, ağlamalar, feryadı figanlar var ki, adeta arşı alaya çıkmış. Oğlumun oturduğu binanın yanına geldiğimde 3 bina yan yana yerle bir olmuş şekilde gördüm. 

Hayatımızda belki de bir defa göreceğimiz bir olayı yaşıyoruz. Kış mevsimi, hava çok soğuk. Beraberinde getirdiği şiddetli yağmur. Karla Karışık eksi 4, bazı bölgelerde de eksi 7 ve 10 olduğu soğukta sağa sola koşuşturmalarının, trafiğin tamamen felç olduğu, insanların hiçbir sokakta araçla ilerlemeyeceği, yıkılmış binaların yanına gelip sadece ağlamaları, basireti bağlanmış gibi kimse doğru dürüst bir taş kaldırıp altında biri var mı diye bakmıyor, adeta donmuş kalmışlar. 

Elimdeki penseyi bir arkadaş istedi. Kurbağacığı bir başkası istedi verdim. Elimde küçücük bir çekiç kaldı. Binanın üzerinde oğlumu aradım. Beşinci tablanın üzerine çıktım, ‘oğluma seslendim,  ‘Muhammed Talha’ diye seslendim. Sesime ‘baba’ diye cevap gelince adeta gecenin karanlığına bir güneş doğmuştu. Bir boşluktan içeriye eğilerek, o mezarına kadar kendimi sokarak, telefon ışığıyla bir duvarın altında kambur bir şekilde oturmuştu. ‘Oğlum iyi misin’ diye sordum, ayağı duvarın altındaymış. Çekici uzatarak, “al bu çekici, kırabildiğin kadar kır, sizi çıkaracağız” dedim. Gelinim sesi derinden geliyor. İki torunum o boşluktan çıkmış. Allah'a çok şükür çıkmışlar ama kayıplar. Kayıp aramak, enkazın altında insan çıkarmaktan da daha zor. Bir araca almışlar. İnsanın aklına bin bir türlü fikir geliyor. 40 dakikaya yakın onları aradım, sonunda buldum.

-Oğlunuz ne oldu?

Bu arada oğlum kendi çabasıyla ayağını kurtarıp, dışarıya çıkabildi. Oğlum çıkınca oğlumun bitkin dizleri titriyor. Bacağında kan akıyordu ama iyiydi, ayakta duruyordu. Şükrettim.

Ben yolun karşı tarafındaki sokakta kayınpederimin evinin bahçesinde hemen abdest aldım geri geldim. Sabah namazın farzını yağmurun altında kıldım. Rabbime şükrettim. 

 

Hastane Mezbaha Gibi

-Gelininiz…

Gelinimi yaklaşık 7 saate yakın bir uğraşla, ölümü göze alarak, arılar gibi binanın içine boşluklara girerek, kendisine ulaştık ve çıkardık. Benim ve oğlumun arkadaşları gelerek enkazda bize destek olmuştu. Hastaneye götürdük. Hastane adeta mezbahaya dönüşmüş. Elektrikler yok. Telefon ışıklarıyla bakıyoruz, her yer yaralı ve ölü insanlarla dolu. Aman Yarabbi! Herkes ‘doktor, hemşire nerede?’ diye bağırıyor.

Oğlumla eşini özel bir araçla Kahta’ya gönderdik. Oğlum ve iki arkadaşı Kahta Hastanesinde ikinci depreme yakalanmışlar. 

Oradan da Siverek Devlet Hastanesine kendi imkanlarıyla götürmüşler. Gelinimiz 3-4 gün yoğun bakımda kaldı. Şanlıurfa Harran Üniversitesi'ne sevk ettiler. Böbrekleri İflas etmiş. Vücut şişmiş, ayağında ve birçok yerinde kırıkları var. Vücudunda yaralar var. 13 gün Harran Üniversitesi'nde kaldıktan sonra doktorlar ve oğlumun Van'da gelen arkadaşları, Van Yüzüncü Yıl Devlet Hastanesine götürdüler. Hastane süreci çok ağır geçti. Tam 78 gün hastanede ölüm kalım savaşı verdi.10 defa ameliyat geçirdi. 60 günün sonunda ayağı kesilmişti. 79 günde taburcu olmuştu. Ayağının kesildiğini duyunca yıkılmıştım. Tüm aile yıkılmıştı. Ölümden beter bir acı bizler için. Gerçekten imtihan yeni başlıyor ve zor bir hayat bizi bekliyor. Hala 4 aydır İstanbul'da hastanelerde protez ayak takılacak diye bekliyoruz. Gelinim Suriyeli olduğu için devlet protez karşılamasını da yapmıyor. Özelden almaya çalışıyoruz. 

-Oğlunuz ve gelininiz gidince siz ne yaptınız?

Hastaneden tekrar enkazın başına döndüm. Daha kim ölmüş, kim kalmış bilmiyorum ama birçok insanın öldüğünü, birçok insanın enkaz altında olduğunu kendi gözlemlerimle müşahede ettim. Hangi binaya gidersem orada benim bir akrabam, bir yakınım, bir tanıdığım enkaz altında. Burada da minnettar olduğum sivil toplum örgütlerinden mücahitler iş başında, her bir enkazın üstünde Canhıraş insan çıkarmaya, yaralı ve ölü çıkarmaya çalışıyorlardı. İki gün sonra öğrendim ki Van'dan Adıyaman'a Türkiye'nin birçok yerinde mücahitler gelmiş. 5 gün boyunca enkazlarda çalıştılar. Allah bu kardeşlerimizden ve diğer kardeşlerimizden razı olsun.

Hava soğuk, yağışlı nasıl barındınız veya barınabildiniz mi?

O gece sabaha kadar yağmurun altında bir duvarın kenarında, ateş yakarak sabahladık. Bir eve gittim, tek katlıydı. ‘Suyunuz var mı, abdest alıp sabah namazını kılayım’, dedim. ‘Var’ dediler, içeri girdim, abdestimi aldım çıktım. 

Sonra yürüyerek Dursun Çavuş Camisinin oraya geldim. Sabah namazını Dursun Çavuş camisinde kıldım. 

-Dursun Çavuş Camisinin durumu nasıldı?

Minareleri yıkılmış, harabeye dönmüş caminin halıları tarla gibi olmuş. Yine de namazımı kıldım, çıktım. Minarenin altında bir kişinin öldüğünü de gördüm. Onu görünce, camilerin minarelerinin cami kubbesinden yüksek olmaması mücadelesini hem sohbetlerinde hem de sosyal medyada daha önce paylaştığım aklıma geldi. Diyanet İşleri başkanının yetkililerine de bu konuda ricada bulundum. Adıyaman'ımızda yaklaşık 30 camimizin minarelerinin depremde hasar gördüğünü gördük. Bundan sonra minareler yapılacaksa ya çelikten ya sabit minare ve cami kubbesini geçmeyecek şekilde yapmalarını sizlerin aracılığıyla rica ediyorum. Camiye yakın yerde birkaç yakın akrabamızın kaldığı bina yerle bir olmuştu. Enkazda tam 19 amcazade çocukları ve 10 kiracıları vardı.

Yürüyerek Filistin Caddesi'nde Taştı Apartmanın yanına geldim, ne göreyim eniştem, bacım ve 3 tane yeğenim enkaz altında. Ses yok. Bağırıyorum ses yok. Telefonlar zaten çalışmıyor. Elektrikler yok. 

 

Vali Mahmut Çuhadar’ı Haksız Yere Eleştirdiler

-Kurtarma ekibi yok değil mi?

İlk gün herkes sağ kalan ailelerini emniyete alarak, enkaza döndüler. Enkazların altında yakınlarını hem şehirlerini bırakıp geri dönmeyenler de oldu. 

Türkiye'nin her yerinde bu enkazların altında insanları çıkarmak için gelen insanlar oldu. Rabbim onlardan razı olsun. Kolay değil. Daha henüz birinci gün kimse haberdar değil, ulaşım yok. Yollar kırılmış, parçalanmış Adıyaman'ı terk eden binlerce insan, geride kalanlar da kendi yakınlarını enkazlarda çıkarmak için beklediler. Günler sonra eski valimiz hakkındaki dedikoduları duyunca bizzat yanına gittim. Aynı depremi ve korkuyu o da yaşadığı halde “Sayın valim, bu insanlar niye bu kadar hakkınızda ileri geri konuşuyorlar. İkimiz tek başınaydık. Beni de severdi. İnançlı, İbadetli bir valimiz idi. Dedi ki, ‘saat 4.17'de deprem oldu. 4.50'de A Haber'e depremin dehşetini anlatmaya çalıştım ve yardım istedim.” 

Ben de bu videoyu ben izlemiştim. Doğruydu. Valimizi çok üzmüşlerdi. Devletin yardımları ancak Salı günü akşam ve çarşamba günü insanlarımıza ulaştı. 

 

Bacımı enkazda bırakarak cenaze namazı kılmaya gittim

-Hocam siz hem depremzedesiniz hem de depremde hayatını kaybeden binlerce insanın cenaze namazını kılan kişisiniz. Depremden sonra ilk cenaze namazını ne zaman kıldınız?

Bacımların bulunduğu binanın enkazın başındayken telefonum çaldı, Mezarlık Müdürlüğü'nden arıyorlar, ‘Hocam, belediyenin elemanlarına ulaşamıyoruz. Burada akşamdan beri yüzlerce cenaze birikti. Yakınları bir hoca yok mu ki cenaze namazları kılsın da, bunları defnedelim’ diye soruyor, mümkünse gel” dediler.

Vicdanımın sesimi dinledim. Bütün yakınlarımı enkaz altında bırakarak, “Bu işi mutlaka birilerinin yapması lazım. Madem benden başka da kimseye ulaşamıyorlar, o zaman gideyim.” dedim ve yürüyerek mezarlığa gittim. 

-Mezarlığa gittiğinizde ilk gördüğünüz neydi?

Mezarlığa vardığımda güneş yeni doğmuştu. Saat sabah 8 gibiydi. Aman Allah’ım Adıyaman Belediye Mezarlık Müdürlüğü önünde adeta yan yana yatmış uzatılmış yüzlerce cenaze.  Cenaze sahiplerinin birçoğu beni tanıyor. Ben de birçoğunu tanıyorum. Beraberce ağladık. Şu anda bile duygulanıyorum. Aynı manzara gözümün önüne geldiğinde içim parçalanıyor. Boynuma sarılanlar, ‘Hocam bu benim annemdir, babamdır, bu benim biricik oğlumdur, bu benim yeni gelin ettiğim kızımdır’ deyince vicdanlı olan herkes gibi ben de dayanamayıp, onlarla birlikte ağlıyordum. Sonra kendimi toparlayarak, ‘Arkadaşlar gelin beraber, dinimiz bize ne emretmişse, ruhsat neyi gerektiriyorsa onu yapalım. Her durumda en kolay yolu bize gösteren dinimiz, depremlerde, sellerde, yangınlarda vefat edenlerin cenazeleri yıkanmaz. Onları elbiseleri ile sardığınız battaniye ve çarşaflarıyla teyemmüm yaptırarak cenaze namazlarını kılarak defnedelim’ dedim.  Öyle de yaptık. 

 

O Gün 835 Cenaze Namazı Kıldım

-O gün kaç cenaze namazı kıldınız, bir tahmininiz var mı?

Depremin ikinci günü akşam saat 8'e kadar 835 cenaze erkekleri ben teyemmüm ederek, kadınları da bir bayan teyemmüm ederek, cenaze namazlarını kıldım.

İkindi vakti de Adıyaman Müftülüğünden Ramazan Karataş müdürümüz yardımıma geldi. Allah ondan razı olsun. Bir imam arkadaş daha geldi, 3 kişi olduk. Onlar Teyemmüm abdesti veriyorlar, ben cenaze namazı kılıyorum. 

Çarşamba sabahı namaz kıldık, arkadaşlarla beraber ağladık. Tövbe istiğfarımızı yaptık. Mezarlık Müdürlüğünün önünde bir izdiham, bir kalabalık bir o kadar da feryadı figan. Bağrışmalar var. Güneşin doğması ile yine o kalabalığın karşısına çıktım. 3 dakika bir konuşma yaptım. Bize yardımcı olun, ne olur bu cenazeleri el birliğiyle, İslami usule göre kaldıralım ve defnedelim.

Çarşamba günü öğle vakti Türkiye'nin değişik illerinden Diyanet'in imamları Adıyaman'a intikal etti. Mezarlığa da geldiler ve ondan sonra yükümüz hafifledi.

 

13 gün boyunca cenaze defnettik

-Cenazeler usulüne uygun defnedildi mi?

Adıyaman Belediyesi Yeni Mezarlığına cenazeler yan yana, usulüne uygun bir şekilde defin sırası verilerek defnedildi. Bazı haberlerde algı ve yalan haberleri duyunca tekrar yıkıldık. Hiçbir dini vecibe yerine gelmemiş, topluca defnedilmiş, deniliyordu. İşin başında ben olduğum için her cenazeye olduğu gibi teyemmüm abdesti verilerek, sayısını tam olarak bilmemekle beraber binlerce kişinin cenaze namazını kıldım. 

-Bu arada yakınlarınızın da cenazesi geliyordur..

Tabii ki bu ilk 5 günde akrabalarımın cenazeleri de geldiğinde onların cenazelerini kılıp definelerinde de bulundum. Cenaze namazı kılınarak ve yan yana güzel bir şekilde defnettik. 

-Psikolojiniz nasıl bu arada

İmanın ve özgüvenim bu depremde büyük bir sınav verdi. Büyük bir imtihana tabi tutulduk. Binlerce insanın sorularına cevap vererek, birçok kişiyle meseleleri tartışarak, 5 günün sonunda bende ne ses kalmıştı ne de ayakta duracak takat. Adeta yıkıldım. Ağır Yaralı olan gelinimizi ziyaret etmek için Harran Üniversitesi'ne gittim ve geri döndüm. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesine sevk edildiğinde yine iki günlük gittim, geri geldim. 

-Evinizin durumu neydi, yıkıldı mı, hasar durumu nedir?

Adıyaman Musalla Mahallesi'nde bulunan TOKİ konutlarında bir evim var. 10-11. bloklar ağır hasarlı olmasına rağmen topluca orta hasar verdiler. Kabul etmedik, 5 arkadaş mahkemeye verdik sonuç çıkmadı. TOKİ güçlendirme ve tadilatını üstlenerek yapmaya çalışıyor. Sonuç ne çıkacak ilemiyorum.

-Şu anda nerede barınıyorsunuz?

Yaklaşık depremden sonra bir buçuk ay Mezarlıklar Müdürlüğünün bir odasında, hasırın üzerinde, bir battaniye örterek, daha sonra özelden bir konteyner ayarladım. Ailem Van'da olduğu için tek başımaydım. Birkaç ay önce de ev kiraladım. Kurban Bayramı itibarıyla ailemi getirdim. Şu anda kiradayım.

-Depremde kaç yakınınızı kaybettiniz?

34 yakınımı kaybettim, yüzlerce dost ve arkadaşımı. Evet daha önce de anlattım 1 derecede bacım, 3 çocuğu, eniştem, amcam oğlu, 5 babamın amca çocukları, 20 kişi diğer amcasının çocukları, 3 kişi teyzemin çocukları, 3 bacanağım eşi ve iki çocuğu, 4 kişi tanıdığım eş dost akraba birçok kişiyi b depremde kaybettik. Acısı tarif edilmeyecek kadar büyük.

-Caminin hasar durumu nasıldı, şu an cami ne durumda?

Depremde caminin duvarları yıkılmıştı. Minareler yıkılmıştı. Cenaze namazı kılınan alan tamamen yıkılmıştı. Çadırdan bir mescit açtık, orada vakit namazlarını kılmaya başladık. Cumaları buz gibi havada cami avlusunda sergi sererek, eda ettik. Camiyi ayağa kaldırmak için Adıyaman Belediyesi yetkilileri ile birlikte, Elhamdülillah bugün hazır hale getirdik. 

Belediyemiz tarafından camimiz bünyesinde bulunan Mork, Gasilhane az hasarlıydı, tadilatını yaptık. Şu anda onlar da açık cami de ibadete açık.

-Cenaze namazı kıldırırken tanıdığınız, tanımadığınız insanlar da oldu. Hiç duygu yoğunluğu yaşayıp, ağladığınız zamanlar oldu mu?

Ben duygusal bir insanım. Tanısam da tanımasam da insanların duygularını ortak oldum. Onlarla beraber ağladım. Her gelen arkadaşım, dostum için inan ki şu anda bile duygulanıyorum. Bir taraftan ağlayarak insanları teselli ediyorum. Bir taraftan ağlayarak cenaze namazlarını kılıyorum. Bir taraftan ağlayarak yakınlarımı defnediyorum. 

 

Belki de bu son görevimiz dedim

-Binlerce cenaze namazı kıldınız, sizi en çok etkileyen birisini anlatabilir misiniz?

Daha önce de anlatmıştım, enteresan bir olayla karşılaştım yıkıldım, psikolojim darmadağınık oldu. Dizlerimin bağı çözüldü. Aklıma geldikçe de kendimi tutamıyorum, tanıyorum ama isminin ne olduğunu bilmiyorum. 

Bir arkadaş boynuma sarıldı. Sessizce ‘eşim enkaz altında doğum yapmış, çocuk bacağına yapışmış. Ne yapayım hocam, dedi. Beraber ağladık. Vicdanın sesini dinledim, Kur'an-ı Kerim'de kıyametin anlatıldığı Hac Suresinin 22’inci ayetinde, “Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür.”  Ayette tarif edilen kıyamet, tam da bu bir kıyamettir, dedim. Kıyamet provasıdır dedim. Belki de son günlerimizdir dedim. Bu ölenler öldü, biz de her an ölebiliriz. Sakın karışma dedim. Yaşam hortumunu kesme, annesiyle beraber defnedelim”

-Cenaze namazı toplu mu kılınıyordu, tek tek mi, topluysa her namazda tahminen kaç cenaze vardı?

Bazen bir kişi, bazen 5 kişi, bazen 10 kişi, bazen 20 kişiye şahit oldum. Birçoğunu araçlardan indirmeyerek araçların üzerinde teyemmüm abdesti verilerek topluca namazını kıldık. Dünyanın birçok yerinde bu böyledir. Bizde adettir tek tek kılıyoruz. Oysa Mekke Medine'de hala kaç kişi gelse de bir defa kılarlar, hepsinin cenaze namazı kılınmış olur. Biz de aynısını yaptık. Bunun dışında zaten olmazdı. Cenaze namazlarını kıldığımız yüzlerce insan defin sırasını beklerken cenaze namazını kılmak için geride yine yüzlerce cenaze bekliyordu. Çarşamba günü 12 tane savcı hastanede ve mezarlık Müdürlüğü'nde defin dilekçesi ile beraber defne gönderildi.

-Kaç yıldır imamsınız ve kaç yıldır bu camide görevlisiniz? 

1997 Eylül ayında göreve başladım. 8 yıldır da mezarlık Camisi'nde görev yapmaktayım.

 

8 Yılda 6 Bin, 4 Günde 4 Bin

-İmam olarak görev yaptığınız süre boyunca bir rakam vermek gerekirse kaç cenaze namazı kıldınız?

8 yılda Ortalama olarak 6 bin kişinin cenaze namazını kıldık ama depremde 4 günde 4 bin kişinin cenaze namazı -çoğunu ben olmak üzere arkadaşlarla beraber- kıldık.

-O kadar cenazeyi bir arada görmek nasıl bir duygu, psikolojiniz bozulmadı mı?

Elhamdülillah durumun iyi ama psikolojim gerçekten bozulmadı desem yalan olur. Kendimi kaybetmedim. Çünkü ben birçoklarından İyiydim. Benden daha kötülerini görünce de Rabbime hamd ettim, şikayetçi olmadın.

 

Ne Zaman Su İçtiğimi Hatırlamıyorum

-Depremden sonra ilk suyunuzu ne zaman içtiniz, ilk yemeğinizi ne zaman yediniz ve ne yediniz?

Depremin birinci günü akşam saat 9 civarındaydı sanırım. Bir akrabamız daha önce yaptığı soğuk sarmaları getirdi. Yağmurun altında yedik. Suyu ne zaman içtiğimi bilemiyorum. Çünkü hava çok soğuktu. Ancak depremin 3’üncü günü suyu bulabildik. Ben enerji suyuyla abdest alıyordum. Çünkü benim sorumluluğum farklıydı. Bize tanınan ruhsatları da inan ki 1 gün botlarımın üzerine mest ederek abdest alarak kullanmıştım. Diğer günler abdest alarak ibadetlerimizi yerine getirdik. Öyle ki cenaze namazları o kadar çok ki, öğlenle ikindiyi, akşamla yatsıyı cem ediyorduk.

-Deprem sonrası su ve yemek dağıtımı nasıl oluyordu, siz camidesiniz ve sürekli cenaze namazı kılıyorsunuz, aç karnına mı, tok karnına mı onu merak ediyorum.

Dernek, vakıf ve hayırseverlerin yemek dağıtımı ilk günlerden itibaren Adıyaman’da sürdüğü gibi mezarlıkta da sürüyordu. Rabbim bizleri her türlü felaketlerden muhafaza eylesin. Rabbim bizleri böylesine afetlerle imtihan ediyor. Bu imtihan içerisinde hepimiz varız. Bu imtihanı kazanmanın yollarını memleketimizin her köşesinde, şehrimizin her yerinde, derneklerimiz, vakıflarımız insanlarımıza yardım ulaştırdılar. Müslümanların infakını, zekatını ulaştırdılar. 

-Bu destek Adıyaman’da da yeterince oldu mu?

Depremin ilk gününden beri bu desteği yanımızda bulduk. Günlük olarak insanların evlerine aş oldular. Adeta iş oldular. Biz onlara karşı mahcubiyet de duyuyoruz, onlara dua da ediyoruz. Rabbim bu tür hizmetleri daim eylesin. Rabbim böyle musibetleri bize göstermesin, gösterse de biz hep beraber bu görevi yerine getirmek için elimizi taşın altına koymamız lazım. 

Hepimiz bir acı yaşadık, çevremizde akrabalarımızdan, yakınlarımızdan çok kayıp verdik ama ayaktayız. Biz rabbimize teslim olan bir milletiz. İnanmışız. Başımıza gelen bela ve musibetlerden dolayı biz şunu söyleriz, ‘Biz Allah’a ait kullarız ve ona dönücüleriz’. Bunu söylediğimizden dolayı Allah’u Teâlâ Müslümanların elleriyle, derneklerin, vakıfların, gönüllü insanların elleriyle selamını, rahmetini üzerimize adeta sağanak sağanak yağdırıyordu.

-Depremden kaç gün sonra saç ve sakal tıraşı oldunuz?

Aynı elbise ile elektriği olan akrabalarımızın yakınlarımızın yanına giderek hem temizliğimizi yapıp hem de üst başımızı yıkayarak öbür gün tekrar giyinerek görev başına dönüyorduk.

-İlk banyonuzu ne zaman yaptınız?

6’ıncı gün yeğenimin evinde.

-Hocam, maalesef her afette bir mağdurlar vardır bir de mağdur edenler. Mağdur edenlerden birisi müteahhitlerdir, binayı yapanlar, satanlar. Bu konuda görüşünüzü merak ediyorum. 

Biz Müslümanız. Dinimize göre yaşarsak ne biz mağdur oluruz ne de kimseyi mağdur ederiz ama insanlar dinini yaşamadıkları için vicdan muhasebesi de olmuyor. Evvela dünyaya önem veriyorlar, paraya önem veriyorlar, menfaate önem veriyorlar. Müteahhitler, mühendisler, onları kontrol edenler yetkililer herkes cebini doldurmaya, işi nasıl ucuza kapatmaya baktıklarında sonuç bu oluyor. Eğer mühendis binayı sağlam yaparsa insanlar kurtulur. Hocalar dini doğru anlatsalar insanlar doğru yolda giderler.

-Millet can derdindeyken milletin malını talan edenlerde vardı. Bu, sadece adi bir suç değil, insanlığın ne kadar ayağa düşebileceğinin de göstergesidir. Bu konudaki görüşünüzü merak ediyorum.

Bu iki türlüdür. Birincisi depremden sonra aç ve açıkta kalanların ‘ihtiyacı kadar’ marketlerden, evlerden yiyecek, içecek almasıdır ki, buna ‘helali hoş olsun’ diyorum.

Ancak, milletin malını talan edenleri hırsızlık yapanlar farklı. Bunlar haindir, insanlık düşmanıdır. Bunların Müslümanlıktan nasibi olmayanlardır olduğuna inanmıyorum. Nasıl gidersin bir Müslümanın mahrem evine girersin, onun eşyasını çalarsın. Ev demek, namus demektir. Onun kapısını kırdığın zaman, onun yatak odasına girdiğin zaman, sen iffetsizliğin en büyüğünü yapmışsın. O acıyla baş başa kalan insanların mallarını talan edenleri ben şahsen affetmeyeceğim, Allah’ım sen de affetme diye dua ettim. 

 

Afetlerde Ölenler Şehittir

-Biliyoruz ki, böylesi afetlerde ölenler şehittir. Bu konuyu dini açıdan anlatabilir misiniz?

Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de Müminler kurtuluşa ermişlerdir. Mümin olduklarından dolayı Müminler Mümin olma vasfını kazananlar Tabii ki şehittirler ama Allah'ın razı olmadığı bir hayatı tercih edenler, imanı ve ameli olmayanlar için bir şey diyemiyoruz onları Allah bilir.

-Hocam, son olarak, böylesi afetlerin bir daha yaşanmaması için tavsiyeleriniz nelerdir. Malum depremi engellemek mümkün değil ama ölümü engellemek her zaman mümkündür.

Değerli abim, afetler Allahü Teala'nın kanunlarıdır. İnsanlar bu afetlerde tedbirlerini almak zorundadırlar. Derenin kenarında ev yapılmaz, sel olsa sel götürür.  Fay hattı üzerinde bina yapılmaz ya da depremin vereceği zararı önlemek için afetlerin vereceği zararı önlemek için tedbirli olmamız şarttır. Başta yöneticilerimiz, denetleyici sıfatlarıyla inşaat sektöründe mutlaka kaide ve kurallar neyi gerektiriyorsa öyle yapmak zorundalar. Bugün depremde ölen insanların Allahu Teala bildiği, gördüğü, duyduğu her şeye hükmettiği bir gerçektir ama binadan çimentoyu demiri çalarsanız, binayı zayıf yaparsanız, bu insanların ölümünden başta yapanlar yapmaya onay verenler mesuldür. Allah'ın huzurunda bunun hesabını vereceklerdir. Bir atasözü ile bitirmek istiyorum, merkebini kazığa sağlam bağla ondan sonra Allah'a tevekkül et Mümin tevekkülsüz yaşayamaz. Tedbirsiz hiç yaşayamaz. Mesuliyetlerimizi Allahu Teala Kur'an'da binlerce defa tekrar ediyor. Müslüman olsun, gayrimüslim olsun, insan olduktan sonra kendine karşı, insanlara karşı, bütün canlılara karşı, doğaya, yere, göğe karşı, kendi başına hareket edemez. Ölçü ve tartıda olduğu gibi kurallara da uymak zorundadır. Allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem ‘Bizi aldatan bizden değildir. Benim ümmetim birçok günah işleyebilir tövbe ederse Allah affeder ama asla yalan söylemez’ buyurmuştur. Yalan söyleyenler ALLAHIN rahmetinden mahrum kalanlardır”

-Hocam çok teşekkürler, tekrar başınız sağ olsun.

Ben de çok teşekkür ederim.